Odasında, hafif rüzgarlı ve bulutlu bir görünümü olan dışarının görüntüsünü izliyordu Jörg.Dışarıya her bakışında babası aklına geliyordu ve ikizi... bi' de düşünmek istemese de annesi... Dışarıya bakarken bir an iç geçirdi. “Giderek anneme benziyorum,” bunun nereden çıktığı tam belli değildi.Pencerenin önünden, kardeşi Tom'un odasına girdi. " hey, ne öyle düşünüyorsun " Tom umursamazcasına bakış attı. " " aynı odada kalıyoruz diye ve ikiziz diye bunca yıllık ayrılığın acısının geçeceğini düşünmüyorsundur umarım, şimdi beni yalnız bırak ve çık dışarı (!) " sanki görünmez bir elle tokat atılmış birine döndü Jörg.Hemen içeriye gitti. Saatin "ice cafe"de ki çalışma zamanını gösteriyordu.Jörg hemenüstünü değiştirdikten sonra kapıyı açtı.
Hemen ice cafenin oraya doğru hızlı adımlarla ilerledi.Her ne kadar gitmekten üşense de bunu yapmalıydı.Içeriye girdi ve mutfağa ilerledi.Neyse ki o kadar dolu değildi, bi' üç ve yedinci masada birkaç kişi vardı.YanLarına doğru yakLaştı " yiyeceğiniz şeyleri seçtiniz mi ? " Jörg sanki yerin dibine girmişti.Çalışacağı zamanlarda ibar olması imkansızlığı gösterse de bu onun için çok önemliydi.Ucunda kibarlık olsa da; çünkü babası o'na gönderemeyecek kadar uzakta oturuyordu ki, para kazanmayı kendi çabalarıyla halletmeliydi.Masadaki adam menüden hemen seçerek söyledi. " mmmh... ben ateşviskisi ve iki tane şu minik çöreklerden alayım; yulaflılardan... " Jörg arkasını döndü ve mutfağa, yüzünü ekşiterek gitti. Bu görev onun için fazlaydı galiba. O sıra üç numaradaki müşteriler gitmişti.Jörg ayağa kalktı ve Cristianne'den bardak istedi. " Cristianne, bana bir bardak ve iki tane tabak getir. " Jörg o sıra çöreklerden çıkarıyordu. Cristianne bardağı ve tabakları getirdi ve Jörg'e uzattı. Tabaklara çörekleri, bardağa da ateş viskisini koarak içeriye yavaşça gitti. Masaya doğru yaklaştı ve onları masanın üstüne bıraktı.Daha sonra tekrar mutfağa girdi. Umutsuzca pencereden dışarıyı izliyor, babasını düşünüyordu...