Jiména W. L'moné
Mesaj Sayısı : 348 Yaş : 32 Savaş Tarafı : ...bir küçücük ö.y^cik varmış... Rp Partneri : zaman gösterecek X) Kayıt tarihi : 26/04/08
| Konu: * Jiména W. L'moné * Salı Mayıs 27, 2008 10:45 am | |
| Not: Karakterin adı OphéLia, bu örnek olsun diye yazmamıştım. Başka bir sitede henüz yaptığım bir rp^den kopyaladım... Doğal olsun dedim, öbür türlü kendimi kasıyorumda XD* King's Cross Tren istasyonu'nun ortasında kalmışlardı işte! Kim bilir şu meşhur Peron 9-3/4 neredeydi? Ya da hangi deliğe girmişti? Yeşil buğulu gözleri çevreyi sakince taradı... Temiz, hatta bir tren istasyonu için fazla temiz sarı mermelere bile göz gezdirdi... Hayır yoktu! Şu kolonların az ötesinde, yani 9 ve 10 yazan duvarın ötesinde ki tren olabilir miydi? Hayır! O koca kara tren olduğunu sanmıyordu! Yani eğer o olsaydı, üstünde Oxford değil Hogwarts yazardı! Ağırlığını bir ayağından öbürüne verirken, yeni alınmış olmasına karşın, üstünde en sevdiği müzik gruplarının çıkartmaları olan sandığına oturdu... Sandıktan küçük bir çıtırtı gelse dahi gayet sağlamdı... Üstünde ki yarım kollu, siyah tişörtünün ucuyla oynarken, absürd denilecek derecede acayip bir şekilde toplanmış olan olan alev kırmızısı saçlarını oynattı... Sonunda başını yana eğip, bordo ve bol pantalonunun altında ki yine bordo ve beyazın hakim olduğu, düz tabanlı ayakkabılarına odaklandığında, çok mutsuzdu! Oysa yarım saat önce Hogwarts'a gideceği için o kadar mutluydu ki! Yani filmlerde, kitaplarda... Duydukları, okudukları, inandıkları... Hepsi gerçekti! Fakat, lanet olası bir peronu bulamıyorlar diye gidemiyordu! O anda sinirli bir ses onu kendine getirdi... Bu sesi iyi biliyordu! Evet... Annesi, Sophia! Yeşil bakışlarını tren istasyonuna beraber geldiği annesine kaldırdı. Kadın uzun boyu bakımından Ophéla'ya pek benzemese de diğer her şeyiyle aynıydı! Aynı alev kırmızısı saçlar, aynı yeşil gözler... Aynı dudaklar ve aynı haylazlık! Annesi Sophia asLında genç bir kadındı fakat mesleğinden ötürü siyah döpiyes giymişti... Fakat bu bile ona çok yakışıyordu! Ee... Kimin annesi? Ophélia Hogwarts'a gittiğinde, tabii ilk önce trenin hangi delikte olduğunu bulmalıydı , onu özleyecekti...
"bon Dieu! Şu Peron nerede?"
Annesine bilmiyorum dercesine omzunu silkti. Bilse burada duruyor olmazdı zaten! Ahh... Yüce Tanrı! Bu kızın sesini duymuyor muydu yoksa? Fakat o anda küçük bir çığlık yükseldi ki bu Ophélia'nın pek hayrına olmadı! Annesinden gelen zorla bastırılmış tiz çığlıkla sandığından korkuyla kayıp düştü... Güçlükle kalkarken, annesi duymasın diye fısıltıyla küfretti!
"Ne dediğini duydum, OphéLia VioLet Présage! Ama her neyse! Bu önemLi değiL! Orada! Duvarın içinde kayboLan iki çocuk gördüm! Somurtkan, suratsız şeylerdi!"
Bir anda yüzü aydınlanan Ophélia duvara baktı... Sarı duvar tipik bir taştı! Yani bildiğimiz taş... Dünya üzerinde ki taş tanımına uyan bir şey varsa o da bu duvardı!
"Vay be! Anne, ne göz var sende!"
Annesini överken, kadın hoş yüzünü açığa çıkarmak için, biraz da hava atmak için saçlarını geriye attı ve Ophélia o anda karar verdi... Yapılacak şeyi yapacaktı ve tek dileği acısız sonlanmasıydı!
Gözlerini yummadan önce yerde duran siyah, aşırı bol -çuval iyi bir tanım- çantasını çapraz olarak omzuna taktı... Çizim defteri, yan flüdü, nota defteri, uğurlu deniz kabuğu... Hepsi bunun içindeydi! Son olarakta sandığını tekerlekli aracın üstüne koyup, var gücüyle koşmaya başladı... Mermer ayklarının altında kayıp giderken, bir anda gözlerini açtı...
Oradaydı! Gelmişti! Peronu bulmuştu!Karşısında kırmızının en muhteşem tonunda ki tren duruyordu... Üstünde tüten duman ve parlak yazılar ona doğru yerde olduğunu avaz avaz bağırıyordu! Yüzüne kocaman bir gülümseme yayılırken gözleri sevinçle ışıldadı! Mutluydu! Gidiyordu işte! Midesi ters takla atıp zevkle burkulurken, çevresi çocuklarını uğurlayan ailelerle doluydu! Çoğunun yüzünde gururu görebiliyordu! Bazılarıysa yüzleri asık, diğerlerine tepeden bakıyorlardı!
"Hey! Beni beklemeliydin!"
Birden bire arkasında bitiveren annesine gülümsedi, onun yüzünden de etkilendiği anlaşılıyordu. Birbirleriyle konuşarak, daha doğrusu Ophélia bıkkınlıkla annesinin öğütlerini dinleyerek trene bindi. Açık kapıdan sarkarak son kez annesine sarıldı... Sıcak bir sarılıştan sonra, ona bakarak onun Gucci marka parfümünü içine çekti...
"de vous revoir mère!"
Annesine bir kez daha sarılırken trenin içine geri girdi... Hala camlı koridorlardan annesine el sallıyordu... O ilerledikçe, ağlamaya yüz tutmuş fakat kendini sıkan anneside ilerliyordu:
"je t'aime Ophélia!"
Ophélia gözleri dolmuş annesine son bir kez daha el sallarken, tekrar önüne döndü. Az önce sandıkların bırakıldığı bölmeye sandığını bırakmış, yanında sadece siyah çantası kalmıştı. Neşeli öğrenci gruplarının dodurduğu kompartmanlardan birine geçecekti ama çok dolu olsun istemiyordu! Dar koridorda ilerlemeye başladı! Ah, Sophia... Tanıyabileceği en iyi anneydi... Babasından sonra... Her neyse! Böyle dalmış ilerlerken içinde sadece iki kızın olduğu bir kompartman gördü... Evet! Girebilirdi buraya! Yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşirken, sürgülü kapıyı tek eliyle itti ve bir anda kızların çekik gözleri olduğunu fark etti. En iyi özelliklerinden biri Japon ve Çinlileri ayırt etmekti ki bu kızlar tam birer Japon örnekleriydi! Sürgülü kapıyı ardından iterken, aldığı Japonca derslerini uygulayacağı için mutlu ikisine doğru konuştu:
"Konnichiha! Oturabilir miyim?"
İki kıza da baktı. Biri sarı saçlıydı, öbürü ise kahverengi saçlıydı ve onun saçı biraz daha uzun ve dalgalıydı. Bu arada bir cevap gelmeden Ophélia kahverengi saçlı kızın yanına geçiverdi... Evet! Yeni insanlar! Hem de onlarda cadıydılar! | |
|